Mülteci Kamplarından Şehirleşme Sürecine - Taha Kılınç Söyleşimizden Notlar


Mülteci Kamplarından Şehirleşme Sürecine - Taha Kılınç Söyleşimizden Notlar



Bu yazımızda Taha Kılınç ile gerçekleştirdiğimiz söyleşiden aldığımız notları sizin için derledik, iyi okumalar dileriz

Filistin Bölgesinin günümüzdeki şeklini almasında etkili olan 5 kritik dönem:
I. Dünya Savaşı: Savaşın getirdiği dağılma, manda yönetiminin kurulması (İngiliz mandası), Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması ve yeni kurulan devletlerle nüfus hareketliliğinin olması.

1936/1939 arası Genel Grev: Bu grev çok ciddi çatışma doğurdu. İsrail’in kuruluşuna giden süreçte Kudüs gibi Yafa gibi kuzeyde Taberiye gibi şehirlerde özellikle kentli nüfusun daha güvenlikli yerlere göç ettiği bir süreç oldu.

1948 Savaşı (Nekbe-Filistinlilerin başına gelenleri tanımlamak için kullanılan Felaket anlamı taşıyan kavram): Filistin’e mültecilerin (Yahudilerin) kitlesel hareketi ve İsrail’in bağımsızlığa giden süreç.

1967 – 6 Gün Savaşları: İsrail sınırlarını 6 gün içerisinde 3,5 kat genişletti. Doğu Kudüs, Batı Şeria, Mısırdan Sina Yarımadasını, Lübnan’dan Seba Çiftliklerini, Suriye’den Golan Tepelerini aldı. Çok ciddi nüfus hareketleri, bölgeden kaçışlar, insanların daha güvenli yerlere sığınmaları.

1967’ye kadar işgalin mimariye etkisi olarak özel bir Yahudi mahallesi yoktu. Günümüzde Kudüs’e gidenler Müslüman, Yahudi, Hristiyan, Ermeni mahallesi olmak üzere dört mahalle var. 1967’ye kadar bu ayrım yoktu. Burak/Ağlama Duvarı çevresinde (şehrin 1/5’lik bölgesi) çoğunlukla Müslümanlar yaşıyordu.
İşgal sonrası Burak Duvarı çevresindeki sadece Mağripler Mahallesinin buldozerlerle kaldırılması sonucu oradaki 6000 kişi tehcir edilip mahallede yer alan cami, medreseler, tarihi evler ve konaklar yok edildi. Onların yerine Yahudiler geldi. Böylelikle Müslümanlar, Ermeniler bir bölgeye itildi. Hristiyan ve Yahudiler boşaltılan yerlere yerleştirildi. Yaşanan süreç kentin tarihi kimliği ve bütünlüğünü de bozmuş oldu.

1973 Yom-Kippur/Arap-İsrail Savaşı: Mısır ve Suriye liderliğinde İsrail’e karşı başlatılan savaştır. Bunun sonucunda yine birçok nüfus hareketliliği ve mülteci kampları oluşturuldu. Bu kamplarda büyüyen günümüzde dünyaca tanınan birçok ünlü araştırmacı da yetişmiştir.
Bu tür yerlerde Birleşmiş Milletler devreye girip yardım götürmeye çalışıyor ama her zaman tam anlamıyla yardım olamayabiliyor. Siyasi/politik/ekonomik ilişkiler nedeniyle bu yardım bağlantılarıyla beraber yolsuzluklar üzerinden dönen bir ekonomik ilişki yumağı söz konusu olmaktadır.
Yine göç etmek zorunda kalanlar psikolojik açıdan oldukça zor günler yaşıyorlar. Vatanından koparılma, geçim sorunları, geleceğe dair belirsizlik, işsizlik sorunları vb. birçok zorluğu yaşıyorlar. Yaşça büyük olan göçmenlerin tekrar vatanına dönme umudunu sürekli ayakta tutan sembol ise bir şehrin/sokağın/evin kilidini açan ANAHTAR yaşanan duygu durumunu yansıtmaktadır.

Tüm bunların yanı sıra kampların Siyasi/Dini/İdeolojik Çatışma Merkezleri haline dönüşüyor.

Örneğin;
Lübnan’ın başkenti olan Beyrut’un güneyinde yer alan iki büyük Filistin mülteci kampı olan Sabra-Şatilla kampları 1982’de Sabra-Şatilla katliamlarına sahne oldu. Günümüzde Hizbullah’ın kontrolündedir (bu kontrol altında olması demek Suriye olayları olduğunda oraya ulaşamamaları ve sürekli baskı altında olmaları anlamına gelmekte).

 

Ön Plana Çıkan Bazı Filistinli Mülteci Kampları

Sabra-Şatilla Kampı: 1949 yılında kuruldu. Beyrut’un güneyinde bölgenin gecekondu varoş mahalleleri olarak görülmektedir. Kampların iç kesimlerinde dini/ideolojik kişilerin mezarları olduğu için bu alanlarda hareketlilik filizlenebilmektedir. 1948’den sonra ilk gelen mülteciler çadırlarda kalmaya başladılar. BM daha sonra Mülteciler Yüksek Komiserliğini kurdu. Daha sonra Filistinliler için Birleşmiş Milletler Yakın Doğudaki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansını (UNRWA) kurdu. Sadece Filistinlilerin mülteci oldukları alanlarda mimari ve şehircilik açısından yerleşmeleri için kurulmuş ajanstır (Oluşturdukları projeler gerçekten başarılı olabildi mi? İhtiyaçları karşılayabildi mi? Ayrı bir konu başlığı olabilir).

1982’de Lübnan iç savaşı devam ederken Sabra-Şatilla kampları Falanjistler (Lübnan’da bulunan Katolik Hristiyan bir siyasi parti) tarafından kuşatıldı. Kuzeyden Falanjistler güneyden Ariel Şaron (o dönemin İsrail Savunma Bakanı sonra Başbakanı) bu kampı 16-18 Eylül 1982’de basarak Müslümanları kimseyi ayırt etmeksizin (kadın, çocuk, erkek) katlettiler. Günümüzde halen orada çokça Filistinli yaşıyor ama burayı Hizbullah yönettiği için onun istemediği hiçbir siyasi oluşum filizlenmiyor. Çünkü burası tüm ajan faaliyetlerinin de yürütüldüğü bir arka bahçedir.


Yermük Kampı: Yermük Hz. Ebubekir döneminde Müslümanların Bizans ile yaptığı bir savaşın adıdır. Müslümanların kazanmış olduğu zaferler akla gelir.

1948’den sonra Suriye’ye giden bir grup Filistinliler tarafından oluşturuldu. 1957’ye kadar bir kamp tesis edilmedi. Belediyecilik hizmetleri, elektrik, su, çöplerin toplanması ya da herhangi bir problem çıktığında devletin oraya müdahalesi gibi şeyler siyasi bir çatı olması durumunda mümkün olur. Suriye iç savaşı çıkana kadar Yermük’ün nüfusu 1.200.000 kişiye kadar yükseldi. İç savaş sürecinde Baas Rejimi (Arap dünyasının tek bir devlette birleştirilmesi çağrısında bulunan rejim) kampa önce doğrudan doğruya saldırı düzenledi. 5000 kişiye yakın Filistinli hayatını kaybetti. Yani Siyonist baskıdan kaçanlar bir de Baas baskısıyla karşı karşıya kaldı. 
2011’den sonra Yermük’teki mülteciler Beşar Esad’ın muhalifleriyle iş birliği yaptığı için bu defa rejim döndü Filistinli Mültecilere silahını çevirdi. 2015 itibariyle rejim kontrolü sağladığı için kamp tamamen boşaltıldı. Buradan tehcir edilen Filistinliler daha kolay kontrol altında tutulmak için kendi kamplarına taşındı.


İlk olarak                                İsrail’in                                Suriye
Siyonist Baskıdan               Kurulmasından                  İç Savaşından
Dolayı Filistinliler                 Dolayı Filistinliler               Dolayı Filistinliler

                 FİLİSTİN                        FİLİSTİN                      SURİYE              SURİYE
                                                         İç Tehcir                      Dış Tehcir          İç Tehcir


Zati-Ari Kampı: Yine Suriye İç savaşından kaçan mültecilerin Ürdün topraklarında kurduğu kamptır. İlk olarak 450 kişi geldi 1 yıl içinde bu sayı 200.000 kişiye yaklaştı. Bu kampın hava fotoğraflarından çöl ortasında olduğunu görüyoruz. Ürdün’ün doğal kaynakları sınırlı olduğundan BM müthiş insanı yardım yaptı ama sadece bu yetmemektedir. Eğitim, sağlık, uyuşturucu ve fuhuşu önleme gibi tedbirlerin alınması bu gibi kitlesel göçlerde çok zor bir durum aldı.

Refah Kampı: Refah diğer kamplara nazaran tarih boyunca var olan bir yerdi. Eski kayıtlara bakıldığında dahi Eski Mısır yazıtlarında Refah’a atıf yapıldığı görülmektedir. 1920’lerin başlarında küçücük bir kasaba/köy 200 kişi yaşadığı biliniyor. Osmanlı’nın yıkılmasının ardından 1920’den 1948’e kadar Refah dışarıdan göç aldığını biliyoruz. 7 Ekim 2023’ten sonra kademe kademe Refah’a sıkıştırılan nüfus güncel olarak 1.000.000 kişiye yaklaştı.

Tarih boyunca istilaların, dış müdahalelerin merkezi olmuştur. Günümüzde biriket yapılar, yıkıntılar ve gri tonların hâkim olduğu bir alan görürken, aslında burada çok güçlü bir Akdeniz İklimi ve Mimarisi var. Günümüzün savaş, ekonomi koşulları ve biriketin kolay temin ediliyor olması çevrenin böyle görünmesine yol açmıştır. 100 yıl önce Refah’a baksaydık inanılmaz güzel taş evler, konaklar görüyor olurduk. Filistin’in bazı şehirlerinde halen o mimarinin izlerini görebiliyoruz. Örneğin, Doğu evi olarak nitelendirilen bir zamanlar Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ana karargâhı olan Orient House bu mimariyi temsil eden güzel bir örnektir.


ÖNERİ FİKİR 1: Bu tarihi konak ve evlerin siyasi olayların karargahları/toplanma merkezleri olarak seçilmesi gibi okuma yapılabilir. “Mimarinin siyasi alandaki rolü/yeri/görevleri”

ÖNERİ FİKİR 2: “Filistin topraklarında kullanılan yapı malzemelerinin kronolojik olarak değişimi üzerinden siyasi ve ekonomik okuması” gibi taştan birikete geçişin okuması yapılabilir.

Nehlül-Barit Kampı: Lübna’da kuzeyinde Trablus’un hemen yakınlarında ismini oradaki bir nehirden alıyor. Nehlül Barit “Soğuk Nehir” demek. 1949’dan sonra göç eden Filistinliler kurdu. Burada başka bir kampta Ayn-el Hilve kampıdır. Bu kamplar daha çok Selefi tandansa yakın grupların üstüne düştüğü kamplardır. 2007’de burada bir çatışma olmuştur. Feth-ül İslam ile Lübnan ordusu çatışmıştır. 2006-2007 arası Lübnan’ın güneyinde İsrail işgal etmesinin ardından Hizbullah’ın oradaki etkisini daha da arttırdığı bir sürece evrildi.


ÖNERİ FİKİR 3: “Coğrafyadaki insan hareketliliğinin mimariye ve şehirciliğe ya da ideolojik akımlara, belli akımların belli bölgelerde güçlenmesine, çatışmalara, uyuşturucu/fuhuş gibi durumların artış hızına ve yaygınlaşmasına etkisi” üzerinden okumalar yapılabilir.


ÖNERİ FİKİR 4: “İnatla yaşamak duygusu üzerinden yapılaşmanın ve şehirleşmenin dönüşümü” savaş durumunda yaşayan insanların yaşama tutunmak için sürekli inşa etmeleri ve geleceğe dair amaç geliştirdiklerini yansıtan çadırda doktora tezi yazma çabaları üzerinden okumalar yapılabilir.


“Filistinliler şehirlerinin ne kadar gelişebileceğini ilginç bir şekilde biliyor.”

“Diasporada yaşayanlarda müthiş bir azim ve kararlılık var. 1948’den bu yana Avrupa, Amerika, İrlanda gibi ülkelere sürülen Filistinlilerin üçüncü, dördüncü kuşak torunları ön planda görünüyorlar. Tamamen yok etmek istedikleri bir jenerasyon dünyanın başka yerlerinde gür bir ormana dönüşme potansiyeli bulunuyor.”


ÖNERİ KİTAP: “İlan PAPPE-Filistin’e Etnik Temizlik”

Filistin’de İsrail’in 1920’lerden 1948’e kadar kuruluşuna dair şehircilik ve mimarlık adına detaylı bilgi veriyor. Filistinlilerin 1950’ye değin hangi aşamalardan geçerek, topraklarından nasıl sürüldüklerini, hangi katliamların yaşandığı, kimlerin rol aldığı gibi bilgileri İsrail arşivlerinden yararlanarak yazılmış.
Bizim konumuzla ilgili olarak; 
Tel Aviv kurulmadan önce orada hangi Filistin köyleri vardı?
Hayfa’da hangi köyler vardı? Bu köylere ne oldu? Şu an bunlardan ne kaldı?
Kendisi Yahudi olduğu için Çevre Şehircilik Bakanlığının uyguladığı ve genişletmekte olduğu Milli Parklar Politikasının Ülkenin kimliğini/karakterini değiştirmeye yönelik bir siyasi proje olduğundan bahseder.
Çam ağaçları tarihi olarak Filistin’de yoktur. Kadim bitki örtüsü 100 sene ve tarih boyunca Zeytindi. Her ilan edilen Milli Parka fıstık çamı dikerek hem kimliği Avrupalı olarak göstermeye çalışıyor hem de tarihi dokuyu yok ediyor. Kadim zeytin ağacı örtüsü doğuyu temsil ediyor yani Filistin’i temsil etmektedir.

Üzerinde Düşünülmesi Gereken Sorular:

Soru 1: Filistin’de işgal bitse oluşturulacak hükümet Suriye’deki BAAS İktidarından ne kadar uzak olabilir? (Dipnot: Ramallahta Mahmut Abbas’ın liderliğini yaptığı devlette kendi muhaliflerine İsrail kadar acımasız olduğunu biliyoruz)

Soru 2: İnanılmaz nüfus yığılmaları beraberinde yoğun ve sıkışmış olan gecekondu mahalleleri oluşuyor (bu dünyanın birçok yerinde böyle ülkemizde 1950’lerden sonra oluşan gecekondu mahalleleri de böyle). Bu tür alanların dönüşümü ve daha sonra tekrar bu kötü koşulların oluşmaması için istikrarlı bir ekonomi, siyasi atmosfer ve şehir kültürü gerekiyor. Bu sistem nasıl oluşturulmalı? Hangi politika/stratejiler geliştirilmelidir? Dünya örnekleri nelerdir? Bu bölge için nasıl şekillendirilebilir?

Soru 3: İsrail’in işgalinden sonra nasıl bir şehircilik olurdu? Bölge kimliğini yansıtan somut ve somut olmayan kültür ögelerini hem nasıl korurduk hem de unutulmaya yüz tutmuş ögeleri yeniden yaşama döndürürdük? Bunu adımları ve stratejileri nasıl olurdu?
    (Örnek) Somut kültür ögelerinden hanlar, hamamların restorasyonu hangi yaklaşımla/ne tür malzeme ile/ekipte hangi uzmanların bulunmasıyla gerçekleştirilir?
    (Örnek) Somut olmayan kültür bir panayır/şenlik eskiden var olabilir bunu tekrar şehrin kimliğine nasıl katarız/nerede yaparız/ne zaman yaparız gibi kimlik soruları eklenebilir.

Soru 4: Eğer savaş olmasaydı buradaki şehircilik/belediyecilik hizmetleri nasıl olurdu (Kahire de bir Müslüman şehri ve işgal görmemiş durumda yine de birçok şehircilik/belediyecilik problemi var) ve Tarihi alanların/kentlerin koruması nasıl olurdu?

Soru 5: Saygılı bir İslam Mimarisi nasıl olurdu? (Öz Eleştiri: Kendi kültürümüze ve mimarimize saygımız yok) Malzeme kullanımı nasıl olurdu?

Şehircilikte Gördüğümüz Başlıca Sorunlar:
Sokakların temizlik sorunu
Şehrin taşıma kapasitesi (Tarihi şehirler çok kalabalık ve sokaklar çok dar. Ziyarete gelenler şehri boşaltmakta zorlanılıyor: Bir Yönetim Planına ihtiyaç var)
Sokakların sirkülasyonu çözümlenmemesi
Eski dokuların olduğu yerlerde oda sayısı ve genişliğinin yetersizliği var. Bu yüzden tarihi yerler terk edilip Muvazaalı Satışlar gerçekleşiyor. Bu satışlar sonucunda BOŞALAN YERLERDE EL DEĞİŞTİRME SÜRECİ başlıyor. (Yahudiler alıyor)
Kültür değişiyor (Modern yaşamın getirdikleri ile değişen yaşam ihtiyaçları ile -bulaşık makinesi, çamaşır makinesi, karyola, gardırop vb.- eski yapılara sığılmıyor ve terk edişler başlıyor) (Belki de İç Mimarlar Yeni bir yaklaşımla bu alanlarda yaşamı yeniden şekillendirebilir)
Bu tarihi alanlarda yaşamak için ayrıca bir masraf ve süreç işlemesi gerekiyor (çünkü yapılar eski ve dökülmeler yaşanıyor) Bakım ve restorasyonlar için ayrı bir politika gerekmesi.

Kritik Bir Not: Modern hayatın gereklilikleri  Evlenen çiftlerin hayatlarının ne kadar büyük olacağı/çeyiz miktarı  Tarihi alanlardaki/Sur içindeki evlerin ebadı  El Değiştirmeler ile İŞGALE AÇILAN BİR KAPI kimliğine dönüşüyor.

Ateşkesin Ardından Yeniden Şehirleşme için Şu Anda Bölgedeki Aktörler:

Katar: Yapıcı/olumlu yönde bir aktör. Hamas bölgede etkin iken devlet memurlarının maaşlarını ödemekteydi.
Mısır: Genellikle kendi çıkarlarını ön planda tutup olumlu yönde hareket eden aktör.
Suudi Arabistan: Kendisini Hamas’tan gol yemiş gibi hissediyor. Çünkü Hamas İran ile hareket ederek Filistin’i tasarlama yoluna gitti diye düşünmekte.
İran: Bölgesel güçlerden ayrı konumda ama Hamas ile ortak hareket ediyor.
Hamas: Son olaylar yaşanmadan önce bölgesel denklemden çıkarılmak istense de yaşanan olaylardan dolayı Filistin’in geleceğinde çok önemli bir aktör konumundadır.